hasır ne demek?
Kökeni: Arapça
- Saz, kabuk, yaprak vb. bir bitki maddesiyle örülmüş taban veya tavan örtüsü.
Öğle uykuma daldığım hasır üzerinde başımın altına konmuş yastık lavanta çiçeği kokardı.
Ziya Osman Saba - Tamamı veya bir bölümü böyle bir örgüden yapılmış olan
Kuş tüyü yastıklı hasır sandalyelere oturdular.
R. H. Karayİş önlükleri bağlandı, sele denilen hasır sepetlerle tarlaya dalındı.
Orhan Kemal - Ayırma, bir şeyi özgü kılma.
- (Hasr. dan) Muhasara eden, etrafını çeviren, hasreden.
- Bir şey söyler veya okurken dili tutulan kimse. Kekeme insan. (Osmanlıca'da yazılışı: hasîr)
- Straw.
- Wicker.
- Reeds.
- Matting.
- Rush mat.
- Wickerwork.
- Rush.
- Canework.
- Coarse fiber.
- Cane.
- Bass.
- Bast.
- Basket.
- Ramie.
- Straw mat.
- Mattress.
- Strawy.
hasır altı etmek
- Bir işi isteyerek ve haksız olarak yürütmemek, örtbas etmek.
- To shelve, to pigeonhole, to sweep sth under the carpet.
hasır çelik
- İnşaatlarda düz yüzeylere atılacak betonun içine konulan, hasır biçiminde örülmüş malzeme, hasır demir.