görüseme ne demek?
- Fail to meet
fail
- Eden, yapan, işleyen
- Özne.
- Hukuki sonuç doğuracak bir suç işleyen kimse.
- Bk. özne
- Bk. suçlu
- İşi yapan. Fiili işleyen. (Osmanlıca'da yazılışı: fâil)
- Agent.
- Author.
- Perpetrator.
- Death; decease.
görüs
- Confer with
görü
- Görme yetisi.
- Bir yerin çevreyi görme özelliği, nezaret.
- Dolaysız kavrama, birden kavrama.
- Işığın, gözün ağkatmanını uyarmasıyla başlayan ve görme işlemiyle bilinçlenen dirimbilimsel süreçler dizisi.
- (Lat. Intuitio, Intuitus < in-tueri = içini görme) : Dolaysız kavrama, birden kavrama. 1- Bir şeyin içini doğrudan doğruya görme; dolaysız kavranan doğruların bilgisi: a. (Spinoza'da) "scientia intuitiva" olarak en yüksek bilgi türü; b. Husserl'de özgörüsü, özügörüleme; öze yönelik kavrama. 2- Duyusal algının dışına çıkan görme, tinselgörüleme; bu anlamında Platon'da idea'ları görmeden başlayarak Plotinos, skolastik, gizemcilik, Cusanus (visio intellectualis) Spinoza üzerinden Alman idealizminin "anlıksalgörü"süne değin ulaşmıştır, bk. sezgi
- Bk. görüntü
- Intuition.
- Vision.
- Gesichtssinn
- Intuition