focal spot ne demek?
- Odak benegi
odak
- Bir ışık veya ısı kaynağından yayılan ışınların toplandığı yer, mihrak.
- Herhangi bir düşüncede, nitelikte olan kimselerin kaynağı veya bir şeyin toplandığı, yoğunlaştığı yer, mihrak.
- Yakınsayan ışınların kesişme noktası (gerçekodak), ya da ıraksayan ışınların kaynaklanır göründüğü nokta (sanalodak).
- Yakınsayan ışınların kesişme noktası (gerçekodak), ya da ıraksayan ışınların kaynaklanır göründüğü nokta (sanalodak).
- Bir merceğin ya da yuvarsal aynanın asal ekseni üzerinde, çok uzakta bulunan bir kaynaktan bu eksene koşut olarak gelen ışınların, mercekten geçtikten ya da aynada yansıdıktan sonra, bu asal eksen üzerinde kırıldıkları ya da yansıdıkları nokta.
- Merceklerde ve aynalarda, kırılan veya yansıyan ışınların toplandığı nokta.
- Tek tabaka hücre kültürlerinde veya embriyolu yumurtanın koryoallantoik zarında bir virüs tarafından oluşturulan hücre yığını veya salkımı, fokus.
- Focal.
- Pivotal.
- Focus.
focal blur
- Raytracing ile hesaplanan resimlerde önden arkaya kadar her şey tam olarak keskin değil. Bu ise hiçbir şekilde görme alışkanlıklarına uygun değil. Çok yakında duran bir cisme bakıldığında arkadaki her şey keskin görünmez. Bazı Raytracerlar bu efekti simüle ediyorlar ve böylece resimler çok daha doğal görünüyor.
focal epilepsy
- Vücudun belli bir kısmında konvülsiyonlarla belirgin epilepsi türü
- Bkz. fokal epilepsi
spot
- Dar bir alana çok güçlü ışık yöneltebilen stüdyo lambası, ışıntı lambası, reklam ışıntısı.
- Bir malı çok miktarda toptancıdan veresiye aldıktan sonra piyasada değerinden daha aşağıya peşin olarak satma.
- Herhangi bir aynalı alet ile ekran üzerinde oluşturulan görüntü.
- Bk. benek
- Bk. kısa tanıtı
- Bk. tarayıcı benek
- Bk. ışıldak
- Spot.
- Mark on a substance or body made by foreign matter; a blot; a place discolored.
- Stain on character or reputation; something that soils purity; disgrace; reproach; fault; blemish.