float ne demek?
- Dalgalanma, çalkalanma
- Yüzmek, su üzerinde durmak, batmamak, süzülmek, dolaşmak, yüzdürmek, kurmak (şirket), yaymak, piyasaya çıkarmak, dalgalanmak
- Su üstünde yüzen herhangi bir şey
- Sal
- Olta mantarı
- Şamandıra, duba
- Geçit resminde kullanılan süslü araba
- Pervane tahtası
- Mala
- Dondurmalı gazoz
- Tiyatro sahnesinin ön kısmındaki ışıklar.
- Yüzmek, batmamak, su yüzünde durmak, su yüzünde gitmek
- Hava akımına kapılarak sürüklenmek
- Hayal gibi hareket etmek, dolaşmak
- Yüzdürmek
- Su basmak
- Sala yüklemek
- (hisse senetlerini ve tahvilleri) satışa arzetmek
- Yaymak, neşretmek.
float a ban
- Ödünç vermek
float bridge
- Sallı köprü