dolu ne demek?
- Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, türlü irilikte, yuvarlak veya düzensiz biçimli saydam buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü
Dolu ekinlerini vurmuşsa bir yıl aç demekti.
T. Buğra - İçi boş olmayan, dolmuş, meşbu, boş karşıtı.
- Bir yerde sayıca çok.
- Boş yeri olmayan, her yeri tutulmuş olan
Haftaya pazartesiye kadar bütün uçaklar dolu.
A. İlhan - Boş vakti olmayan, meşgul.
- Çok olan (iş, uğraş, olay vb.).
- İçinde atılacak mermisi bulunan (top, tüfek vb. ateşli silahlar).
- Tornacılıkta delik açılmamış (gereç).
- Bir duygunun güçlü etkisinde olan.
- Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, çeşitli irilikte, iç içe katmanlı, yuvarlak ya da düzensiz biçimli saydam buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü.
- Bk. tam
- Full.
- Filled.
- Loaded.
- Crowded.
- Occupied.
- Engaged.
- Abounding.
- Abundant.
- Alive with.
- Capacity.
- Fraught.
- Instinct.
- Instinct with.
- Laden.
- Replete.
- Rife.
- Shot.
- Shot through.
- Steeped in.
- Thick with.
- Hail.
- Containing a drink.
- Charged.
- Filled up.
- Stuffed.
- Packed.
- Solid.
- Complete.
- Full-up.
- Grêle
dolu ağırlık
- Taşıtın tam yüklü iken sınırlanmaz en üst ağırlığı.
- Gross vehicle weight (GVW).
- Betriebsgewicht mit Ladung
- Poids en charge
dolu alt kategori
- S -> C içerme funktoru dolu olan C kategorisinin bir S alt kategorisi.
- Full subcategory.
- Sous-catégorie complète