dolmak ne demek?
- Dolu duruma gelmek.
- Bitkiler olgunlaşmak, erginleşmek
Gök ekini biçer gibi!.. Başaklar daha dolmadan.
T. Buğra - Bir yere iyice yayılmak, kaplamak
Oda sigara dumanı dolmuştu.
S. F. Abasıyanık - Bir yerde pek çok eşya veya kimse toplanmak, kalabalık duruma gelmek
Kıştan kurtulur kurtulmaz deniz kenarları insanla, sandalla dolar.
S. F. Abasıyanık - Süre, hesap tamamlanmak.
- Sabrı tükenip öfkesi taşacak duruma gelmek.
- Go out to.
- Fill.
- Be full.
- Swell.
- Clog.
- Congest.
- Lapse.
- Swim.
- Charge.
- To get full.
- To be filled.
- To be packed with.
- To be completed.
- To come to an end.
- Fill up.
- Well.
dolu
- Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, türlü irilikte, yuvarlak veya düzensiz biçimli saydam buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü
- İçi boş olmayan, dolmuş, meşbu, boş karşıtı.
- Bir yerde sayıca çok.
- Boş yeri olmayan, her yeri tutulmuş olan
- Boş vakti olmayan, meşgul.
- Çok olan (iş, uğraş, olay vb.).
- İçinde atılacak mermisi bulunan (top, tüfek vb. ateşli silahlar).
- Tornacılıkta delik açılmamış (gereç).
- Bir duygunun güçlü etkisinde olan.
- Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, çeşitli irilikte, iç içe katmanlı, yuvarlak ya da düzensiz biçimli saydam buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü.
dolmakalem
- Bkz. dolma kalem.
- Içine mürekkep doldurularak kullanılan yazı kalemi.
- Fountain pen.
- Fill- up.
dolmakalem pompası
- Sac.