doğrultmak ne demek?
- Doğrulmasını sağlamak, doğru duruma getirmek
Aralarında bellerini doğrultamayacak kadar yaşlıları da vardı.
T. Buğra - Düzeltmek.
- Yöneltmek.
- Yön bulmak.
- Para sağlamak, kazanmak
Bütçemizi doğrultur, pansiyoner olmaktan vazgeçeriz.
A. İlhan - To straighten.
- To correct.
- To aim.
- To point sth at.
- To direct.
- Redress.
- Right.
- Square.
- Point, present, up with, train.
- True.
doğrultma
- Doğrultmak işi.
- Motorlu taşıtlarda, dış etkileri karşılayan, saçtan yapılmış, gereğinde doğrultulabilen gövde.
- Sıvı ortamlı fırın ve yunakların uygulamalarla bozulan ortamlarının bileşimini, yeniden doğru ve çalışır duruma getirmek için, yapılan denetim ve kimyasal özdekleri katım işlemi.
- Folding top.
- Rectification.
- Verdecke
- Rectification
- Capote
doğrultma düzlemi
- Bir C eğrisi üzerindeki P noktası için, P deki teğet ile ikincil düzgenden geçen düzlem.
- Rectifying plane.
- Plan rectifié
- Rec' tificare