dirayet ne demek?
Kökeni: Farsça
- İnce şeyleri kavrayış
Dikkat ve dirayetiyle her işin yolunda yürümesini temin etmişti.
Osman Aysu - Akla ve içtihada dayalı anlayış ve görüş.
- İlim ve tecrübenin verdiği beceriklilik
- Çabuk kavrama yeteneği.
- Kuvvetli tecrübe sahibi olmak.
- Zeka, bilgi, kavrayış.
- Ability.
- Skillfulness.
- Discernment.
- Perception.
- Senses.
ince
- Kendi cinsinden olanlara göre, dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı.
- Zayıf
- Taneleri ufak, iri karşıtı.
- Küçük ayrıntıları çok olan, aşırı özen gerektiren, kaba karşıtı.
- Akışkanlığı çok olan, yoğun ve koyu olmayan (sıvılar).
- Tiz (ses), pes karşıtı
- Hafif, gücü az
- İyiden iyiye, enikonu, ayrıntılı
- Fine.
- Slender.
dirayetkar
- Bilgili, dirayetli, kavrayışlı. (Osmanlıca'da yazılışı: dirayetkâr)
dirayetli
- Yetenekli, becerikli
- Zeki.
- Kavrayışlı, zeki, bilgili, anlayışlı.
- Sapient.