dik ne demek?
- Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan
Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda.
N. Cumalı - Eğimi dike yakın olan
Dik bir dereye indiler.
Ö. Seyfettin - Yatık durmayan, sert.
- Sert, kalın, tok (ses)
Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler.
A. İlhan - Sert (bakış).
- Ters, aksi (söz).
- Kaba, yersiz (davranış)
Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı.
H. E. Adıvar - Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş.
- Bk.dikme.
- Yatay bir düzleme göre yerçekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan.
- Sert, aksi.
- Sert, kalın, tok
- Horoz.
- Perpendicular.
- Upright.
- Vertical.
- Straight.
- Steep.
- Bluff.
- Upstanding.
- Erect.
- Horny.
- Abrupt.
- Arduous.
- Bold.
- Jagged.
- Precipitous.
- Rapid.
- Scarped.
- Sheer.
- Square.
- Stand-up.
- Stiff.
- Uprightly.
- Precepitous.
- Intent.
- Fixed.
- Penetrating.
- Right.
- Obstinate.
- Normal.
- Plumb.
- High.
- Aplomb.
- Orthogonal.
- Standing.
- Uphill.
- Rigid.
- Starched.
- Scrap.
- On end.
- Stand up.
- Rough.
dikme
- Dikmek işi.
- Ahşap yapılarda pencere ve kapı yanlarına dikilen direklerden her biri.
- Bir evde aileyi sürdürecek olan tek çocuk
- Ağaç, direk.
- Fidan, yeni dikilmiş fidan.
- Yük kaldırmakta kullanılan bir direkli maçuna.
- Dikey olan doğru veya düzlem, amut.
- Bir noktadan bir çizgiye ya da bir yüzeye dik açı altında inen doğru.
- Bir noktadan bir çizgiye ya da bir yüzeye dik açı altında inen doğru.
- Yüksek atlamalarda, aşılması gereken çıtayı taşıyan ayakların konduğu direklerden her biri.
dik açı
- Birbirini kesen iki doğrunun oluşturduğu açılar eşit olduklarında, bu açıların her biri.
- Right angle.
dik açılı
- Right-angled, rectangular, at right angles, right, normal.