dalgalanmak ne demek?
- Üzerinde dalga oluşmak
Deniz dalgalanmaya başladı.
- - Renk, ton değiştirmek.
Yüzünde belli belirsiz bir pembelik dalgalanmıştı.
Haldun Taner - Hareketli olmak, kıpırdamak
Yolun kenarlarında eğrelti otları tilki kürkü gibi dalgalanıyordu.
S. F. AbasıyanıkKadının simsiyah saçları, gelişigüzel rüzgarın önüne bırakılmış, dalgalanıyor.
Esat Mahmut Karakurt - Tutarlı olamamak, tutarlı davranışlarda bulunamamak.
Billow.
Surge.
To wave.
To undulate.
To billow.
To become rough.
To float.
To fluctuate.
To be waved.
To change with the market.
Fluctuate.
Oscillate.
Roll.
Undulate.
Wave.
Whip.
üzerinde
- Üstünde
- ... ile ilgili, üzerine
Super-.
Above.
Over.
Upon.
dalgalanma
- Dalgalanmak işi.
- Mal fiyatlarının türlü sebeplerle inişi veya çıkışı.
- Bir toplumda uyumsuzluktan doğan karışıklık.
- Koşu duruşunda, dizlerin hafif bükülmesinden ve kolların gevşek olarak öne yukarı doğru kaldırılmasından sonra, dizlerin gerilerek gövdenin doğrulmasıyla vücudun diz, kalça, bel, sırt, baş ve kollarda geliştirdiği bir dalga hareketi.
- Koşu duruşunda, dizlerin hafif bükülmesinden ve kolların aşağıda tutuştan gevşek - öne - yukarı savrulmasından sonra, dizlerin gerilmesi, kalçanın öne itilmesi, gövdenin doğrulmasıyla vücudun diz, kalça, bel, sırt, baş ve kollarda geliştirdiği bir dalga devinimi.
- Dalga etkisi sonucunda, görünçlükte ortaya çıkandalgalanma görüntüsü.
- Kapalı bir boşlukta bulunan sıvının parmakla üzerine basıldığında verdiği dalgalanma duygusu, fluktuasyon.
- Farklı düzeyler gösteren, zaman zaman değişen.
Undulation.
Fluctuation.
dalgalanmalar
Cycles