döküntülü ne demek?
- Döküntüsü olan.
Ortalıkta yorgan, döşek, sandık, sepet; tıpkı yangından kaçmış ailelerin döküntülü, bıkkın tablosu...
Ç. Altan - Deride döküntü ile görülen, döküntü ile beliren (hastalık).
- Detrital.
döküntü
- Bkz. erüpsiyon, eksantem
- Dökülmüş, saçılmış şeyler
- Bir topluluktan geri kalmış kimseler.
- Bazı hastalıklarda görülen çıban, leke, uçuk vb. belirti.
- Deniz yüzüne yakın, üzerinde dalgaların çatladığı kaya kümesi.
- Kâğıtçılıkta üretimin herhangi bir safhasında ıskartaya çıkan, genellikle tekrar hamur durumuna getirilen, yaş ve kuru biçimleri olan kâğıt veya karton artığı.
- Değersiz, bayağı, ayak takımından olan kimse
- İşe yaramayan, değersiz, kötü, berbat
- Parçalanan taşların yamaç aşağı kayması, yuvarlanması, etekte birikmesiyle oluşan yer.
- Dağ eteklerinde köşeli taşlar ve daha ince öğeli özdeklerin karışımından oluşan yığıntılar.
döküntü tipler
- Riff raff.