case ne demek?
- Dava
- Vaka
- Durum, vaziyet, hal
- Kasa
- Mesele, problem
- Hasta
I had five cases of syphilis this morning. / Bu sabah beş frengili hastaya baktım.
- Gözetlemek, dikizlemek
- Ismin hallerinden biri
- Garip bir kimse
- (argo) iskandil etmek, dikizlemek
- Kutulamak, yerine koymak (kasa, kilif vb.)
- Kutu
violin case / keman kutusu
- Kaplamak, ciltlemek, örtmek
- Mahfaza
- Kın
- Çerçeve
- Matbaa tezgâhı
- Kutu veya mahfaza içine koymak, sokmak.
dava
- Korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurma.
- İleri sürülerek savunulan düşünce, çözümlenmesi gerekli olan konu, sav
- Sorun
- Ülkü
- Sevgili.
- Aranç, dilem, ~ etmek: arançlamak, dilemlemek. ~ nın ihbârı : arancın, dilemin bildirilmesi, ~ ya müdâhale: aranca, dileme katılma. ictinâb ~ sı: önleme arancı, dilemi. îfâ ~sı: ödeme arancı, dilemi, inşâî ~ biçimleyici aranç, dilem (Gestaltungsklage), men' ~sı: giderme arancı, dilemi, tesbît ~ sı: belirtme (saptama) arancı, dilemi.
- Yargılıklarca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar için, yasada gösterilen yöntemine göre açılan ve yapılacak yargılama sonucunda, yargıcın kararıyla yargıya bağlanan uyuşmazlıklara ilişkin istemler.
- Bk. kanıtsav
- Takib edilen fikir, iddia. (Osmanlıca'da yazılışı: da'vâ)
- Lawsuit.
case analysis
- Öğrenme amaçlı yapılan analiz
- Durum ya da olay analizi
- Bir askeri operasyonun test edilmesi ve değerlendirilmesi
case and end punctuation
- Büyük/Küçük harf ve noktalama