beslemek ne demek?
- Yiyecek ve içeceğini sağlamak
Okulun artıklarıyla otuz kişiden fazla insan besliyorduk.
H. E. Adıvar - Yedirmek
Pembe ekmekler kızartacak, üstlerine tereyağı, reçel, havyar sürecek, onu eliyle besleyecekti.
H. E. Adıvar - Semirtmek.
- Eklemek, katmak, çoğaltmak
Ateş zayıfladıkça besliyor, ateşe gömdükleri mısırlar piştikçe misafirin eline tutuşturuyorlardı.
N. Cumalı - Bir şeyi korumak veya sağlamca durmasını sağlamak için çevresini veya altını desteklemek, doldurmak, pekiştirmek
Bacaklarımızın altını iki sabun çuvalı ve atların yem torbalarıyla besleyerek sırtüstü yattık.
R. N. Güntekin - Yetiştirmek
Herkes kanarya, kedi, köpek beslemez ya!
H. Taner - Bir duyguyu gönülde yaşatmak
Uzun müddetten beri şiddetle beslediği bir histi.
Y. K. Beyatlı - Maddi yardım yapmak, desteklemek.
Nourish.
Raise.
Breed.
Bring up.
Cherish.
Foster.
Harbor.
Harbour.
Nurse.
Nurture.
Suckle.
Rear.
To feed.
To nourish.
To breed.
To raise.
To rear.
To keep.
To support.
To maintain.
To cherish.
To nurse.
To bear.
To harbour.
To fatten.
To reinforce.
To fill up.
Cultivate.
Entertain.
Feed on.
Keep.
Maintain.
Feed.
beslemekız
- Besleme.
besleme
- Evlatlık olarak alınarak ev işlerinde çalıştırılan kız, beslek
- Beslemek işi.
- Herhangi bir kuruluşu, onun maddi yardımları dolayısıyla körü körüne destekleyen.
- Bu düzenin sağladığı elektrik akımı ve gerilimler.
- Bir elektronik aygıtın çalışması için gerekli gerilim ve akımları oluşturan elektrik düzeni
- Bir sürece gönderilen ham özdek.
Lead-in.
Supply.
Feeding.
Sustenance.