bakiye ne demek?
Kökeni: Arapça
- Artık, artan, kalan, geri kalan şey.
Hastanelerde boş yatak kalmamış, çoğunda ikişer kişi, bakiyesini bahçeye yatırıyorlar.
A. İlhan - Alacak ve borç arasındaki fark.
- Kalıntı
Bunun bir eski ev değil, dünyayı terk etmişlere mahsus bir manastır bakiyesi olduğunu anlardım.
A. Ş. Hisar - Artık, artan, kalan, geri kalan.
- Kalan, kaybolmayan.
- Ölümsüz, kalımlı.
- Şehvetli kadın.
- Bir kadın adı.
- Bk. artık
Arrears.
Remainder.
Effects.
Balance.
Rest.
Residuum.
Arrear.
Remnant.
Residual.
Residue.
Outstanding balance.
Remaining balance.
Amount of balance.
Odd- come shorts.
Remaining amount.
Residual amount.
Rump.
artık
- İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan.
- Daha çok, daha fazla.
- Bundan böyle, sonra, daha, yeter
- Kalan veya artan bölüm.
- Bir şey harcandıktan sonra artan bölümü.
- Büyük ve tam aralıkların yarım ses artmış hâli.
- Ziyade, çok üstün.
- Vekarlı.
- Belirli bir işlem sonucunda geriye kalan, artan.
- Erdemli, nitelikli, üstün.
bakiye göl
- Bk. kalıntı göl
bakiye tepe
- Bk. kalık tepe