akmak ne demek?
- Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek
Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış.
S. F. Abasıyanık - Bu gibi maddeler aşağıya, yere düşmek.
- Sıvı bir madde bir yerden çıkmak.
- Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak.
- Art arda ve toplu olarak gitmek
Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza Taksim'e doğru akıyorlardı.
Y. Z. Ortaç - Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak
... çarşafın kumaşı da yer yer akmış, buruşmuştu.
R. H. Karay - Boya birbirine karışmak.
- Sürüp gitmek
Nedim divanında bir kaside vardır, müjgân üstüne, hicran üstüne, umman üstüne kafiyeleri ve redifleriyle akar.
Y. K. Beyatlı - Zaman çabuk geçmek.
- Karışmak, katılmak.
- Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak.
- Süzülmek, kaymak, kayarak geçmek
Bir yıldız aktı gök ve deniz sarmaşır gibi / Vuslatta ilk öpüşmeyi andırdı ansızın.
Y. Kemal - Dolaşmak, cevelan etmek
Damarlarımda tatlı bir sızı ile akan bu lezzete kanmak için…
Y. Z. Ortaç - Dağılmak, yayılmak, birbirine karışmak
- Devam etmek, geçmek, intikal etmek
Nesilden nesile, kalpten kalbe aktı.
Y. K. Karaosmanoğlu - Meyletmek
Bugün sevdikleri bir kadından biraz daha güzelcesini yarın görseler hemen ona akıverirler.
A. M. Efendi - Akın etmek, hücum etmek
Discharge.
Leak.
Course.
Drain.
Drain away.
Drain off.
Fall into.
Issue.
Pour.
Pour out.
Run down.
Run out.
Sluice.
Stream.
Well forth.
Well out.
Well up.
Exude.
Glide.
Trickle.
To flow.
To drain.
To trickle.
To leak.
To run down.
To overflow.
To run.
To come in great amounts.
To wear out and fray.
Pour in.
Flow.
akma
- Akmak işi.
- Reçine, çam sakızı, akındırık.
- Düşük karbonlu çeliklerde görülen ye esneklik sınırına erişildiğinde birden beliren uzama olayı.
Flowing.
Discharge.
Effluence.
Efflux.
Effusion.
Expulsion.
Flux.
akma çelik
Ingot of steel.