afet ne demek?
Kökeni: Arapça
- Çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım.
O yıl su baskınları bir afet gibiydi.
- Kıran
- Çok kötü
Şöhret gibi servetin de afet olduğunu yeni anlıyordum.
R. N. Güntekin - Önlenmesi elde olmayan büyük felaket, bela, musibet
Çoğu zaman yerde ve gökte bâzı âfetlerin oluşundan önce havada birtakım gizli, fakat tehdit edici alâmetler belirir.
Y. K. Karaosmanoğlu - Güzelliği ile insanı şaşkına çeviren, aklını başından alan kadın
Gül yüzlü bir afetti ki her busesi lale.
Y. K. Beyatlı - Hastalıkların dokularda yaptığı bozukluk.
- Özgür, hür
Bu görüş her türlü edebî şişirmelerden ari bir görüştür.
Y. K. Beyatlı - Bu halkla ilgili, bu halka özgü.
- İnsanı aşk belasına düşüren dilber.
- Badire
- Çok güzel kadın, dilber.
- Sakınılacak hal, bela.
- En güç şey.
- Dahiye
- Çıplak.
- Disaster.
- Calamity.
- Bane.
- Cataclysm.
- Catastrophe.
- Blight.
- Knockout.
- Stunner.
- Kayo.
- Bewitching beauty.
- Scourge.
- Femme fatale.
- Siren.
- Temptress.
- Misfortune.
- Dangerously beautiful woman.
- Force majeure.
- Conflagration.
- Cracker.
afet affı
- Bk. doğal kıran bağışlaması
- Bk. kıran borcu bağışı
afet bölgesi
- Disaster area.