adalet ne demek?
Kökeni: Arapça
- Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, türe.
- Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk
Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya ... çalışmaktır.
AnayasaHiçbir kuvvet beni adaletin tecellisi için çalışmaktan menedemeyecektir.
N. Hikmet - Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları.
Suçlular adaletin pençesinden kurtulamazlar.
- Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk
Germiyan'da Süleyman Şahımız adaletle hüküm sürer.
F. F. Tülbentçi - Bir toplumda kanun ve nizam yoluyla hakların karşılıklı olarak korunması ve dengeli tutulması
Adâlet mülkün temelidir.” Halîfe kendilerini adâlete memur etmiş.
N. Kemal - Hakkaniyet, doğruluktan ayrılmama.
Bu tahkikat bitmedikçe hiç şüphesiz bir adamı en büyük cinayetle suçlu imiş gibi cezalandırmak hiçbir vakitte adalet ve mertlik sayılmaz.
Ahmed Midhat Efendi - Hakka riayetkarlık, hak tanırlık, haklılık, doğruluk.
- Haksızlıktan uzaklaşma, düzenli ve dengeli davranma, hakkaniyet.
- Allah'ın emirlerini emredilen bir şekilde tatbik etmek.
- Allah emrini suçluya icra etmek.
- Hakkı olana hakkını vermek.
- Haktan yana olma.
- Zulmetmemek.
- Ferdi ve sosyal yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik esaslarına uygun şekilde davranmayı sağlayan ahlaki erdem olup, sosyal hayatın en önemli denge unsuru ve teminatıdır. "Kuran'ın ana maksatlarından biri de adalet ilkesine dayalı ve hukuka güvenin hissedildiği bir sosyal düzen kurmaktır." (Kuran Yolu).
- Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve layık olduğu muameleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Madelet. Dad. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.(Adalet iki şıktır. Biri mübet, diğeri menfidir. Müsbet ise; hak sahibine hakkını vermektir. Şu kısım adalet; bu dünyada bedahet derecesinde ihatası vardır. Çünkü her şeyin istidat lisaniyle ve ihtiyac-ı fıtri lisaniyle ve ıztırar lisaniyle Fatır-ı Zülcelal'den istediği bütün matlubatını ve vücut ve hayatına lazım olan bütün hukukunu mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmüşahede veriyor. Demek adaletin şu kısmı, vücut ve hayat derecesinde kat'i vardır. İkinci kısım menfidir ki: Haksızları terbiye etmektir. Yani, haksızların hakkını, tazib ve tecziye ile veriyor. Şu şık ise; çendan tamamiyle şu dünyada tezahür etmiyor. Fakat, o hakikatın vücudunu ihsas edecek bir surette hadsiz işarat ve emarat vardır. Ezcümle: Kavm-i Ad ve Semud'dan tut, ta şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i te'dib ve taziyane-i ta'zib, gayet ali bir adaletin hükümran olduğunu hads-i kat'i ile gösteriyor. S.) (Bak: Fatih Sultan Mehmed)
- Bk. tüze
- Justice.
- Equity.
- Fairness.
- Equitableness.
- Reason.
- Act of justice.
tüze
- Hukuk.
- Yaygın ve geniş anlamı ile herkesin yasalarla tanınmış olan türesini yerine getirme, verme, başkalarının türesine uyma, saygı gösterme.
- Adalet; hukuk.
- Justice.
- Jurisprudence.
- Justice
adalet bakanı
- Law officer, Attorney General.
adalet bakanlığı
- Ministry of justice.