Miras helal hele al demişler ne demek?
- "miras, alabildiği takdirde mirasçının hakkıdır" anlamında kullanılan bir söz.
miras
- Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt, tereke.
- Kalıtım yoluyla gelen herhangi bir özellik.
- Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığı şey.
- Kalıt. ~ hukuku : kalıt töresi. ~ mukavelesi: kalıt sözleşmesi. ~ sebebiyle istihkak da'vâsı: kalıt arancı, dilemi (Erbschaftsklage, action en pétition d'hérédité), ~ şirketi: kalıtçılar ortaklığı (Erbengemeinschaft). ~ a liyâkat: kalıta yaraşma.~ m intikali: kalıtın geçişi. ~ ın resmen idâresi: kalıtın görevsel yönetimi. ~ da iâde: denkleştirme (Ausgleichung). ~ dan ıskat : kalıttan çıkarma (Enterbung, exhérédation). ~ dan mahrümiyyet: kalıttan yoksunluk.
- Ölen kimseden akrabalarına ve yakınlarına kalmış olan mal, mülk.( $ olan hükm-ü Kur'ani, mahz-ı adalet olduğu gibi, ayn-ı merhamettir. Evet adalettir. Çünki; ekseriyet-i mutlaka itibariyle bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüt eder. Bir kadın ise, bir kocaya gider, nafakasını ona yükler; irsiyetteki noksanını telafi eder. Hem merhamettir, çünki: O zaife kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur'ana göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi ona, "Benim servetimin yarısını, ellerin ve yabanilerin ellerine geçmesine sebeb olacak zararlı bir çocuk" nazariyle endişe edip bakmaz. O şefkate, endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz, hasedsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi ona, "hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin eline verecek bir rakib" nazariyle bakmaz; o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz. Şu halde o fıtraten nazik, nazenin ve hilkaten zaife ve nahife kız, sureten, az bir şey kaybeder; fakat ona bedel akaribin şefkatinden, merhametinden, tükenmez bir servet kazanır. Yoksa rahmet-i Hak'tan ziyade ona merhamet edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona merhamet değil, şedit bir zulümdür. Belki zaman-ı cahiliyette gayret-i vahşiyaneye binaen kızlarını sağ olarak defnetmek gibi gaddarane bir zulmü andıracak şu zamanın hırs-ı vahşiyanesi, merhametsiz bir şenaate yol açmak ihtimali vardır. M.)
- Inherited.
- Inheritance.
- Heritage.
- Legacy.
- Bequest.
miras almak
- To receive a legacy.
- To inherit.
helal
- Dinin kurallarına aykırı olmayan, dinî bakımdan yasaklanmamış olan, haram karşıtı
- Kurallara, geleneklere uygun.
- Nikâhlı eş.
- Kurallara, geleneklere uygun olarak.
- Allah'ın müsaade ettiği şey. Haram olmayan. Dini bakımdan kullanılmasında, yenilip içilmesinde, dinlenmesi veya bakılmasında yahut dokunulmasında nehiy olmayan.
- Lawful.
- Legitimate.
- Permissible.
- Lawful spouse.
- Canonically lawful.
hele
- Özellikle
- "Sonunda" anlamıyla geciken davranışları bildirmek için kullanılan bir söz.
- Uyarma, korkutma veya söz verme anlatan bir söz.
- (C.: Halat) Ay ağılı, daire-i kamer. (Osmanlıca'da yazılışı: he'le (hâle))
- Health; welfare.
- To hide; to cover; to roof.
- Especially.
- Above all.
- At last.
- At least.
Türetilmiş Kelimeler (bis)
mirasmiras almakmiras atraksiyonumiras beklemekmiras beklentisi olan kimsemiras bırakan kimsemiras bırakmamiras bırakmakmiras bırakmamakmiras hissedarımiramirabmirabeaumirabelmirabile dictuhelalhelal etmekhelal kesimhelal olmakhelal olsunhelal süt emmekhelal süt emmişhelalıhelalihelali hoş olsunhelahela çukuruhela dönen şeyhela hücrelerihelahil