çatlatmak ne demek?
- Çatlak duruma getirmek
Elindeki ustura ile çatlatacağı bu canlı yemişe baktı.
Ö. Seyfettin - Çatlamasına yol açmak
Duvarları, tavanı çatlatacak kadar şiddetli olan ve birdenbire kulağa saldıran bu ses dalgası kimsenin kulağını incitmedi.
H. E. Adıvar - Sabrını taşırmak.
- Aklını kaçırmak.
Chap.
Break.
Crack.
Fracture.
To crack.
Split.
To fracture.
To chap.
To ride to death.
Burst.
Rift.
Rupture.
çatlak
- Çatlamış olan.
- Deli.
- Çatlama.
- Ara, aralık
- Yer altındaki basınç ve gerilim dolayısıyla, taş kütlelerinin yer değiştirmeden çatlayıp yarılması, diyaklaz
- Genellikle sert kayaç ve katmanlarda görülen; kökende var olan ya da oylum değişmeleriyle oluşan; ince, dar, ya da genişçe; yüzeysel ya da derin ayrılma yerleri.
- Kemik dokusunun birbirinden ayrılmadan yarılması.
Fissur, linear fracture.
Diaclase.
Shake.
çatlatma
- Çatlatmak işi.
çatlatış
- Çatlatma işi veya biçimi.