yer ne demek?
- Yerküre.
- Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân
İzinsiz bir yere gitmek ne haddime?
M. Ş. Esendal - Gezinilen, ayakla basılan taban
Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu.
H. Taner - Bulunulan, yaşanılan, oturulan şehir, kasaba, mahalle
- Durum, konum, vaziyet.
- Ülke, bölge.
- Görev, makam
Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz?
M. Ş. Esendal - Önem.
- Dışarıdaki çevirimlerin gerçekleştirildiği uzay.
- Bk. bölge
- Terraneous.
- Earth.
- Premises.
- Footing.
- Whereabouts.
- Glebe.
- Ground.
- Locale.
- Locality.
- Location.
- Locus.
- Mother earth.
- Place.
- Position.
- Post.
- Quarter.
- Room.
- Seat.
- Site.
- Situation.
- Situs.
- Slot.
- Space.
- Spot.
- Stand.
- Standing.
- Station.
- Stead.
- Terrain.
- Ubiety.
- Landmark.
- Point.
- Floor space.
- Land.
- Lieu.
- Spot of land.
- World.
- Aufnahmegelande, Aufnahmeort, Drehort, Schauplatz, Standort, Motiv, Originalmotiv
- Heu
- Önce, evvel (Eski Kullanım)
yer açmak
- Bir kimseye oturması için yer hazırlamak.
- Mec. yer bırakmak, imkân vermek.
- Recess.
yer adı
- Yerleşim bölgeleri ile deniz, göl, ırmak, dağ, tepe, bağ, bahçe, vadi vb. yerlerin adı.
- İçinde bulunan coğrafya öğelerine, halka, sanat yapılarına göre bir yere verilen ad.
- Place name.
- Nom de lieu