yemek ne demek?
- Yeme, karın doyurma işi
Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni.
N. Cumalı - Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam.
- Günün belli saatlerinde yenilen besin
Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir. Arada bir şey yenmez.
H. Taner - Konuklara yiyecek verilerek yapılan ağırlama
Pek protokolcü olduğu için yemek sessiz geçiyordu.
F. R. Atay - Ağızda çiğneyerek yutmak
Adam o kadar çabuk yiyor ki, hizmetçi ekmek yetiştiremiyor.
B. Felek - Aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek
Necla onun böyle kendinden geçercesine çalıştığını gördükçe üzüntüden tırnaklarını yiyor.
H. Taner - Isırmak.
- Batmak, çizmek, kaşındırmak, dalamak.
- Hoşa gitmeyen kötü bir duruma uğramak, tutulmak
Kendini topladı ama, fena yerinden gagayı yedi sanırım...
M. Ş. Esendal - Hakkı olmayan ve kendisine yasak edilmiş bulunan bir şeyi kabul etmek.
- Harcamak, tüketmek, bitirmek
Mirası sen yedin, zahmeti ben çekiyorum, diye latife ediyordu.
M. Ş. Esendal - Yasal yoldan cezalandırılmak.
- Yemek yeme, karın doyurma işi
- Chow.
- Dinner.
- Dish.
- Food.
- Grub.
- Meal.
- Repast.
- Scoff.
- Scran.
- Crop.
- Ingest.
- Abrade.
- Board.
- Course.
- Eats.
- Erode.
- Feed.
- Have.
- Keep.
- Partake.
- Swallow.
- Table.
- To eat.
- To consume.
- To accept.
- To spend recklessly.
- To corrode.
yemek alanları
- Food courts
yemek artığı
- Leftover.