utanmak ne demek?
- Onursuz sayılacak veya gülünç olacak bir duruma düşmekten üzüntü duymak, korkmak, mahcup olmak
Düğün sofrasında kendisinden başka böyle çatal tutanı göremeyince pek utandı.
A. Gündüz - Sıkılmak
Hayır, edebiyattan değil, karşısında şimdiden aczini duyduğum okuyucudan utanıyorum.
A. Haşim - Çekinmek
Birbirimizden utanarak karşı karşıya on dakika sustuk.
Y. Z. Ortaç Be shy.
Blush.
Be ashamed.
Be ashamed of.
Blush with shame.
Feel shame at.
Look small.
Feel small.
Outrageous.
To blush.
To be ashamed.
To be embarrassed.
To feel cheap.
To look small.
To feel small.
To feel humiliated.
utanma
- Utanmak durumu, teeddüp
- Utanma duygusu.
- Duygusu.
- Bir yetersizlik ya da davranıştaki uygunsuzluğun bilincine varınca duyulan coşku.
Shame.
Being ashamed.
Embarrassment.
Blush.
Confusion.
Compunction.
utanma duygusu
- İnsanın ruh dünyasında oluşan utanç duygusu.
Sense of shame.