tahkikı iman ne demek?
- (Bak: İman-ı tahkiki) (Osmanlıca'da yazılışı: tahkikî iman)
tahkikı
- Araştırma ile alakalı. Tahkikata ait. (Osmanlıca'da yazılışı: tahkikî (tahkikiye))
tahkik
- Soruşturma
- Bk. doğruluğunu sınama
- Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak. İncelemek. İçyüzünü araştırmak.
- Investigating.
- Investigation.
- Inquiry.
- Ascertainment.
- Quest.
- Verification.
iman
- Dinin ortaya koyduğu kaidelere tereddütsüz inanma, din inancı, kutsal inanç, inanç, itikat.
- İslam dinine inanma. İçten ve yürekten bağlanmak - inanmak.
- Güçlü inanç, inan
- Bk. inan
- Din inancı , kutsal inanç,islam dini’ne inanma.
- Fazla dikkat ve ihtimam. Bir şeyde çok ileri gitmek. (Osmanlıca'da yazılışı: im'an)
- İnanmak. İtikad. Hakkı kabul, tasdik ve iz'an etmek. İslamiyeti kabul edip amel etmek. Dini bütün hakikatleri kabul edip gereğini yerine getirmek. "Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) tebliğ ettiği zaruriyat-ı diniyeyi tafsilen ve zaruriyatın gayrısını icmalen tasdik etmekten hasıl olan bir nurdur."(Öyle ise iman, Şems-i Ezeliden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki; vicdanın iç yüzünü tamamiyle ışıklandırır ve bu sayede, bütün kainat ile bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur. Ve her şeyle kesb-i muarafe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvvet-i maneviye husule gelir ki; insan o kuvvet ile her musibete, her hadiseye karşı mukavemet edebilir ve öyle bir vüs'at ve genişlik verir ki; insan o vüs'atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir. İ.İ.)(Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de dalalettedir. Bunun izahı ise; bir şahıs, kudret-i ezeliye tarafından, adem zulümatından şu korkunç dünya sahrasına atılırken gözünü açar, bakar. Bir lütuf beklediği zaman, birdenbire düşmanlar, hastalıklar, elemler, belalar hücum etmeğe başlarlar. Bir meded, bir yardım için müsterhimane tabiata ve anasıra baktığı vakit, kasavet-i kalble, merhametsizlikle karşılaşır. Ecram-ı semaviyeden istimdat etmek üzere başını havaya kaldırır. O ecram, atom bombaları gibi dehşetli ve heybetli halleriyle gözüne görünür. Hemen gözünü yumar, başını eğer, düşünmeğe başlar. Bakar ki, hayati hacetleri bağırıp çağırmaya başlarlar. Bütün bütün tevahhuş ederek hemen kulaklarını tıkar, vicdanına iltica eder; bakar ki; vicdanı, binler amal (emeller) ve emani ile dolu gürültülerinden cinnet getirecek bir hale gelir. Acaba, hiçbir cihetten hiçbir teselli çaresini bulamayan o zavallı şahıs, mebde ile meadi, Sani' ile haşri itikad etmezse, onun o vaziyetinden Cehennem daha serin olmaz mı? İ.İ.)
- Faith, specially in its subjective meaning, the faculty of believing the revelations of Allah.
- True faith.
- Faith, trust, belief, acceptance From amana, to believe; and amina, to be tranquil in heart and mind, to become safe or secure, to trust; amana to render secure, grant safety Iman is being true to the trust with respect to which Allah has confided in one by a firm believing of the heart, not by professing it on the tongue only Derivatives: amn, peace, security, protection ; amin, trustworthy, faithful, honest ; mu'min, a believer, he who is given certainty and trust; Divine Name: al-Amin, He Who is secure from any causality.