saçmak ne demek?
- Bir şeyi ortalığa dağıtmak, dökmek
Oraya birikmiş sulara basarak çamurları etrafa saçtı.
M. Ş. Esendal - Işık ve ısı yaymak
Büyümüş gözler örste dövülen kızgın demir gibi kıvılcımlar saçtı.
R. N. Güntekin - Belli bir görüşü, düşünceyi yaymak.
- Cast.
- Disseminate.
- Distribute.
- Scatter.
- Shed.
- Sprinkle.
- Strew.
- To scatter.
- To sow.
- Broadcast.
- To strew.
- To sprinkle.
- To radiate.
- To screw.
- To spread.
- To disseminate.
- To disperse.
- To diffuse.
- To spill.
- To send forth.
- To emit.
- To cast.
- To dissipate.
- To effuse.
- Bestrew.
- Take.
- Vomit.
saçma
- Bir tür balık ağı, serpme ağ.
- Yersiz, akla aykırı, tutarsız söz
- Saçmak işi.
- Avda kullanılan fişeklerin içine konulan, türlü boylardaki küçük ve yuvarlak kurşun tanesi
- Akla uygun olmayan, yersiz bulunan, pestenkerani, absürt.
- Böyle söz söyleyen veya iş yapan.
- Mantık kurallarını bozan, tersine çeviren. // Saçma bir düşünce, öğeleri birbirini tutmayan, birbiriyle bağdaşmayan düşüncedir. Saçma bir yargı kendi içinde tutarsız olan ya da tutarsızlığı içeren bir yargıdır. Saçmayı anlamsızdan ayırmak gerekir. Çünkü saçmanın bir anlamı vardır, ama bu anlam çelişiktir, yanlıştır. Oysa anlamsız olan ne doğru ne de yanlıştır.
- Av fişeği kovanına doldurulup kovan içindeki barutun yanmasından meydana gelen gazların basıncı ile hız kazanan küresel veya dönel biçimde metal tanecik.
- Yersiz, akla aykırı, tutarsız söz
- Serpme ağı.
saçma bir biçimde
- Fatuously.