muhammed suresi ne demek?
- Kur'an-I Kerim'in 47. Suresi olup Kıtal Suresi de denir. Medine-i Münevvere'de nazil olmuştur.
muhammed
- Birçok güzel huylara sahip. Hz. Peygamber (S.A.V.)'in isimlerindendir. Dedesi Abdülmuttalib tarafından, gökte hak yerde halk övsün niyetiyle bu ad konulmuştur. Kur'an'da dört yerde zikredilmiştir.
- Birçok defalar hamdu sena olunmuş, tekrar tekrar övülmüş.
- Pek çok tekrar tekrar övülmüş, medhedilmiş mealinde bir isim olup ilk olarak Peygamberimize (A.S.M.) verilmiştir. (Allahımızın bütün insanlara son peygamberi olan Hz. Muhammed (A.S.M) Efendimiz, Arabistan'da Mekke-i Mükerreme şehrinde miladi 571 tarihinde dünyaya teşrif etmişlerdir.Fahr-i Alem Efendimiz, Kureyş kabilesinden ve Haşim ailesindendir. Muhterem pederinin adı Abdullah, dedesinin adı Abdülmuttalib, validesinin adı ise Amine'dir.Peygamberimizin (A.S.M.) baba cihetinden mübarek nesebleri şöyledir. Hz. Muhammed İbn-i Abdullah, ibn-i Abdulmuttalib, Haşim, Abdi Menaf, Kusey, Hakim, Mürre, Keab, Lüey, Galib, Fihr, Malik, Nazr, Kinane, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Mirar, Mead, Adnan. Adnan da İsmail Aleyhisselam'ın oğlu Kıyzar'ın neslindendir. Adlarını yazdığımız bu zatlardan her birinin evladı birçok kabilelere ayrılmış, Malik'in oğlu Fihr'in evladından da Kureyş kabilesi teşekkül etmiştir.Resul-i Ekrem Efendimizin (A.S.M.) validesi cihetinde yüksek nesebleri de şöyledir: Hz. Muhammed ibn-i Amine Bint-i Vehb, ibn-i Abdi Menaf, ibn-i Zühre, ibn-i Hakim.Peygamber Efendimizin (A.S.M.) babası tarafından mübarek nesebiyle anası tarafından nesebi, Mürre oğlu Hakim'de birleşirler.Peygamber Efendimizin dedesi ve zamanında Kureyş kabilesinin reisi bulunan Abdülmuttalib, Kabe-i Muazzama'nın mütevellisiydi. Ebu Talib, Ebu Leheb, Haris, Zübeyr, Hamza, Abbas, Abdullah v.s. adında onüç oğlu vardı. Fakat bunların içinde en fazla Abdullah'ı severdi. Çünki onda başka bir güzellik, başka bir nuraniyet vardı. Abdülmuttalib, bu sevgili oğluna Beni Zühre reisi Vehb'in kızı Amine'yi nikahla aldı. Abdullah Hazretleri, Peygamber Efendimiz doğmadan iki ay evvel bir ticaret kafilesiyle Medine-i Münevvere'ye gidip orada vefat etti ki, daha yirmibeş yaşında bulunuyordu. Bu cihetle Fahr-i Alem Efendimiz (A.S.M.) yetim kaldı.Peygamber Efendimizin çocukluk devresi pek kudsi bir halde geçmiştir. Daha doğar doğmaz bir takım harikalar meydana gelmiştir. (Bak: Delail-i Nübüvvet) Süt anası, Beni Sa'd kabilesinden Haris'in refikası Halime idi. Dört sene onun yanında kaldı. Annesi Hz. Amine ile birlikte Medine-i Münevvere'ye dayı-zadeleri bulunan Neccar oğullarını ziyarete gittiler. Sonra Mekke-i Mükerreme'ye dönerlerken Hz. Amine, Ebva denilen yerde daha yirmi yaşında olduğu halde vefat etti. Altı yaşında öksüz kalan Peygamberimizi, Ümmieymen adındaki dadısı alıp, Mekke-i Mükerreme'ye getirip dedesi Hz. Abdülmuttalib'e teslim etti. İki sene sonra da dedesi vefat edince amcası Ebu Talib'in yanında kaldı.Peygamber Efendimiz gençliğinde Kureyş kabilesi arasında büyük bir şeref ve şanı haiz bulunuyordu. Kendisine "Muhammed-ül Emin" deniliyordu. Yirmibeş yaşında iken, pek yüksek bir ruha sahib, pek şerefli bir hanedana mensub olan ve daha genç iken dul kalmış olup çok zengin olan Huveylid kızı Hatice ile evlendi. Peygamber Efendimiz, tam kırk yaşlarına girince Peygamberlik şerefine nail oldu. Kendisine peygamberlik verilince ilk evvel çevresinde bulunan kişileri hususi surette İslam dinine davet etmişti. Bu daveti ilk önce Hz. Hatice validemiz kabul etti. Sonra Kureyşin büyüklerinden olan Hz. Ebubekir-is sıddık ile Peygamberimizin azatlısı olan Zeyd ibn-i Harise ve peygamberimizin amcası Ebu Talib'in oğlu olup, henüz dokuz-on yaşlarında olan Hz. Ali kabul ettiler. Bir müddet sonra da Hz. Ebubekir'in vasıtasıyla Osman bin Affan, Abdurrahman ibn-i Avf, Sa'd ibn-i Ebu Vakkas, Zübeyr ibn-ül Avvam, Talha-t-übnü Ubeydullah Hazretleri İslamiyetle müşerref oldular.Bi'setin ondördüncü senesinde Mekke'deki müslümanlar, Medine-i Münevvere'ye hicret ettiler. Peşinden de Peygamberimiz Hz. Ebubekir ile birlikte hicret etti. (Bak: Hicret)Peygamberimiz (A.S.M.) hicretin onbirinci senesinin Rebiülevvel ayının onikisinde pazartesi günü Medine-i Münevvere'de hücre-i saadetinde vefat etti.) (B.İ.İ.)(Şu kainatın Sahib ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor. Ve her tarafı görerek tedvir ediyor. Ve her şeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve her şeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydaları irade ederek tedvir ediyor. Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur. Madem konuşacak, elbette zişuur ve zifikir ve konuşmasını bilenlere konuşacak. Madem zifikirle konuşacak; elbette zişuurun içinde en cem'iyetli ve şuuru külli olan insan nev'i ile konuşacaktır. Madem insan nev'i ile konuşacak, elbette insanlar içinde kabil-i hitab ve mükemmel insan olanlarla konuşacak. Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlakı ulvi ve nev'-i beşere mukteda olacak olanlarla konuşacaktır. Elbette, dost ve düşmanın ittifakı ile, en yüksek isti'datta ve en ali ahlakta ve nev-i beşerin humsu ona iktida etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü manevisi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyası ile bin üçyüz sene ışıklanmış; ve beşerin nurani kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip, ona dua-i rahmet ve saadet edip, ona medh ve muhabbet etmiş olan Muhammed (A.S.M.) ile konuşacak.. ve konuşmuş ve Resul yapacak ve yapmış; ve sair nev-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır. M.) (Bak: Fahr-i Kainat ve Resulullah ve Mefhar-ı mevcudat)(Zat-ı Zülcelal (C.C.) demiş: $ Bütün ümmet, hatta düşmanları da dahil olduğu halde icma etmişler ki, bütün ahlak-ı haseneye cami'dir.Nübüvvetten evvel ondaki ahlak-ı hamidenin kemaline tercüman olan Muhammed'ül Emin ünvaniyle iştihar etmişler.Hazret-i Aişe (R.A.) her vakit derdi: $ Demek Kur'an tazammun ettiği bütün ahlak-ı haseneye cami idi. İşte o Zat-ı Kerimde icma-ı ümmetle tevatür-ü manevi-i kat'iyle sabittir ki; insanların sireten, sureten en cemili ve en halimi ve en sabiri ve en şakiri ve en zahidi ve en mütevazii ve en afifi ve en cevadı ve en kerimi ve en rahimi ve en adili, herkesten ziyade mürüvvet, vakar, afv, sıhhat-ı fehim, şefkat gibi ne kadar secaya-yı aliyye varsa en mükemmel bir fihriste-i nuranisidir. Bunların içindeki nokta-i i'caz şudur ki: Ahlak-ı hasene çendan birbirine mübayin değil, fakat derece-i kemalde birbirine müzaheme eder. Biri galebe çalsa öteki zayıflaşır. Mesela: Kemal-i hilm ile kemal-i şecaat, hem kemal-i tevazu ile kemal-i şehamet, hem kemal-i merhamet ve mürüvvet, hem tam iktisat ve itidal ile tamam-ı kerem ve sehavet, hem gayet vakar ile nihayet haya, hem gayet şefkat ile nihayet Elbuğzu fillah, hem gayet afv ile nihayet izzet-i nefs, hem gayet tevekkül ile nihayet içtihad gibi mecami-i ahlak-ı mütezahime birden derece-i aliyyede bir zatta içtimaı müzayakasız inkişafları mu'cizelerin mu'cizesidir. Bediüzzaman)
- [Muhammad] Mohammed, Mahomet.
muhammedan
- Müslüman
sure
- Kur'an'ın yüz on dört bölümünden her biri
- kur’an ’ın yüz on dört bölümünden her biri.
- Kur'an-I Kerim'in 114 bölümünden her biri.
- Sura.
- In a sure manner; safely; certainly.
- Certainly knowing and believing; confident beyond doubt; implicity trusting; unquestioning; positive.
- Physically secure or dependable; 'a sure footing'; 'was on sure ground' certain not to fail; 'a sure hand on the throttle' infallible or unfailing; 'a sure sign of one's commitment' worthy of trust or confidence; 'a sure friend'.
- Certain to find or retain; as, to be sure of game; to be sure of success; to be sure of life or health.
- Definitely or positively ; 'the results are surely encouraging'; 'she certainly is a hard worker'; 'it's going to be a good day for sure'; 'they are coming, for certain'; 'they thought he had been killed sure enough'; 'he'll win sure as shooting'; 'they sure smell good'; 'sure he'll come'.
- Fit or worthy to be depended on; certain not to fail or disappoint expectation; unfailing; strong; permanent; enduring.