has ne demek?
- Özgü, öze, mahsus
Her medeniyet kendine has değerleri gerçekleştirerek insanlığın ortak hazinesini zenginleştirir.
C. Meriç - Katışıksız, en iyi cinsten, saf.
Has altın
- Hükümdara özgü olan.
Has ahır. Has bahçe.
- İyi nitelikleri kendinde toplamış olan (kimse).
- Başmaklık.
- Yıllık geliri 100.000 akçeyi aşan dirlik.
- Osmanlı İmparatorluğu toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeden çok olan topraklardan alınan vergi.
- Çerçöp, ot parçaları.
- Reddetme.
- Special.
- Private.
- Appropriate.
- Peculiar.
- Pure.
- 3d pers.
- Sing.
- Pres.
- Of Have.
- Belonging to.
- Special to.
- Royal.
- Of the best quality.
- Large feudal holding.
- Proper.
- Refined.
- Hardened Aircraft Shelter.
- Results are an attribute of a race.
- Hydrometeorological Advisory Service, of the BoM.
- Have .
- Sahip olmak, olmak, elde etmek, almak, yapmak, etmek, kabul etmek, göz yummak, aldatmak, dolandırmak, zorunda olmak, bulunmak
has a bee in his bonnet
- Kafasında sürekli bir düşünce var
- Kafasına takmak
has a belly full
- Gına geldi, yeterince sıktı, kızgın, bıkkın, aşırı miktarda var