ground ne demek?
- Yer, zemin
He fell to the ground. / Yere düştü.
- Toprak
- Yeryüzü
- Karaya oturmak; karaya oturtmak.
- Meydan, saha, arsa
- Mesafe, yer
- Denizin dibi, dip
- Mebde, prensip
- Kabartma iş yapılacak düz satıh
- Maden levha üstüne sürülen ve işlenmeyecek kısımları muhafaza eden yapışkan terkip
- Dışarı çıkartmamak.
- Yere oturtmak, karaya oturtmak (gemi)
- Gerekçe, sebep, neden.
On what grounds are you making this accusation? / Bu suçlamayı neye dayanarak yapıyorsunuz?
- Temel üzerine kurmak, esaslı bir şekilde yapmak
- Esaslı şekilde öğretmek
- Resme zemin boyası vurmak
- Pilotun uçmasına izin vermemek
- Toprağa bağlamak
- Temeli olmak
- Yere konmak
- Bkz. grind
grind
- Hafızlamak, ineklemek
- Çektirmek, üzmek, ezilmek
- Zımparalamak, çalmak
- Öğütmek, çekmek, ezmek
- Bilemek
- Sürterek parlatmak
- Gıcırdatmak
- Döndürmek, sapından tutup çevirmek
- Cefa etmek, eziyet vermek, sıkıştırmak
- Değirmen işletmek
ground air communications
- Yer-Hava iletişimi
ground air guided missile
- Yerden havaya güdümlü füze