geniş ne demek?
- Eni çok olan, enli, vâsi
Geniş, bomboş bir taşlığın serin, rutubetli küf kokusu duyuldu.
P. Safa - Alanı büyük olan, dar karşıtı
Bu ağaç, bir geniş bostan duvarının dış tarafında idi.
O. C. Kaygılı - Bol (elbise).
- Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın.
- Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat
Besbelli geniş, olabildiğince umursamaz görünmek istiyordu.
A. İlhan - Çok.
Broad.
Capacious.
Vast.
Extensive.
Comprehensive.
Obtuse.
Extended.
Large.
Open.
Roomy.
Spacious.
Walk-in.
Ample.
Commodious.
Cosmic.
Cosmical.
Expansive.
Full.
Splay.
Broadly.
Catholic.
Sizable.
Voluminous.
Carefree.
Immense.
Volumed.
Wide.
geniş açı
- Bir dik açıdan daha büyük olan açı.
- Ölçüsü dik açıdan daha büyük ve düz açıdan daha küçük olan açı.
Obtuse / wide angle.
Obtuse angle.
Angle obtus
Obtusus
geniş açık hendek
Rhine.