geçici ne demek?
- Çok sürmeyen
Bunu evvela gençliğe mahsus geçici bir heves zannettim.
P. Safa - Kısa ve belli bir süre için olan, muvakkat, palyatif, kalıcı karşıtı
Eğer yazmaktan para ve ün gibi iki geçici kıymet ve zevk elde edemezsem acaba yazı yazar mıydım?
H. E. Adıvar - Bulaşan, bulaşıcı.
- Yaya, yoldan veya karşıdan karşıya geçen kimse, yolcu
Onları sokakta gördüğünüz zaman adi bir geçiciden farklı bulmazsınız, sanırsınız ki bir yazıcı ticarethanesine gidiyor.
C. Şehabettin - Muvakkat. ~ yazım:muvakkat tescîl.
- Interlocutory.
- Temporary.
- Transient.
- Provisional.
- Pro forma.
- Ad interim.
- Band-aid.
- Casual.
- Curable.
- Deciduous.
- Ephemeral.
- Extrinsic.
- Fading.
- Flying.
- Fortuitous.
- Fugacious.
- Fugitive.
- Impermanent.
- Interim.
- Jury.
- Makeshift.
- Momentary.
- Palliative.
- Passin.
- Passing.
- Temporal.
- Transitory.
- Short-lived.
- Contagious.
- Infectious.
- Tentative.
- Ad hoc.
- Migrant.
- Migratory.
- Instant.
- Occasional.
- Fleeting.
- Picknicky.
- Provisory.
- Trans.
çok
- Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı
- Aşırı bir biçimde
- Galore.
- Great.
- Handsome.
- Infinite.
- Like blazes.
- Perfectly.
- Power of.
- Profu.
geçici ad
- Henüz kesinleşmemiş, yalnızca çevrilmekte olan bir filmi belirtmek amacıyla kullanılan ad.
- Provisional title, working title, (ABD) scratch.
- Werktitel, Arbeitstitel, vorlaufiger Titel
- Titre provisoire (de travail)
geçici adres
- Accommodation address.