etmek ne demek?
- Bir işi yapmak
Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu.
H. Taner - Bir durumu ortaya çıkarmak.
- "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak.
- Bulmak, erişmek
Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi.
R. H. Karay - Birini bir şeyden yoksun bırakmak.
- Herhangi bir değerde olmak
Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu.
Ö. Seyfettin - Vermek.
- Eşit değer kazanmak.
Step.
Say.
Aggregate.
Make.
Add up to.
Cost.
Have.
Practice.
Practise.
Render.
Send.
Subject.
Take.
Tender.
Misbehave.
Total.
To do.
To make.
To render.
To cost.
To amount to.
To total.
To be worth.
To deprive of.
To soil or wet (with feces or urine.
Amount.
Execute.
To cost roughly.
bir
- Sayıların ilki.
- Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı.
- Bu sayı kadar olan.
- Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı).
- Tek.
- Beraber.
- Eş, aynı, bir boyda.
- Ortaklaşa olan, birleşik, müşterek.
- Kuyu. (Osmanlıca'da yazılışı: bi'r)
- Yıldırım. Bulutdan buluta veya bulutdan yere elektrik boşanması.
etmek yapmak
Turn
etme
- Etmek işi.
Making.
Faction.
Doing.
Execution.
The action of doing sth.