durmak ne demek?
- Hareketsiz durumda olmak
Motorlu su taşıtlarından biri de, kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu.
Y. K. Karaosmanoğlu - İşlemez olmak, çalışmamak
Bileğimdeki saat durmuş.
A. Gündüz - Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek
Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim.
N. Cumalı - Dinmek, kesilmek.
- Varlığını sürdürmek.
- Var olmak.
- Beklemek, dikilmek
Oturacak değil, ayakta duracak yer yok.
R. N. Güntekin - Yaşamak.
- Stop.
- Cease.
- Stand.
- Hold.
- Hold on.
- Remain.
- Come to a stop.
- Endure.
- Discontinue.
- Draw up.
- Halt.
- Come to a halt.
- Harp.
- Intermit.
- Keep.
- Let up.
- Linger.
- Pull in.
- Pull up.
- Draw rein.
- Rest.
- Stay.
- Stall.
- To stop.
- To cease.
- To halt.
- To remain.
- To stay.
- To suit.
- To go.
- To look.
- Pack up, stall.
- To wait.
- Run down.
- To come to rest.
- To stop off.
- To pull up.
- To draw up.
- To pack up.
- To cut out.
- To stall.
- To last.
- To continue to exist.
- To endure.
- To stand without doing anything.
- To be / to remain (at a place.
- To appear.
- To lie.
- To rest.
- To repose.
- To pose.
- To pause.
- To pitch.
- To intercept.
hareketsiz
- Hareket etmeden, kıpırdamadan
- Hareket etmeyen, yerinden kımıldamayan, durgun, durağan
- Motionless.
- Immobile.
- Inactive.
- At rest.
- Dormant.
- Flat.
- Inert.
- Ponderous.
durmak bilmeyen
- Unresting.
durmaksızın
- Hiç ara vermeden, durmadan.
- Unceasingly, ceaselessly, without cease.