doldurmak ne demek?
- Dolmasını sağlamak, dolu duruma getirmek
Fazla eşyasını acele acele valize doldurdu.
R. H. Karay - Araç deposunu akaryakıtla tamamen dolu duruma getirmek.
- Ateşli silahların içine mermi sürmek
İki tabanca getirdiler, takır takır doldurdular.
F. R. Atay - Bildirge, çizelge, fiş vb. basılı kâğıtların boş yerlerini tamamlamak
Osmanlı tabiiyetini haiz Müslim diye, yol tezkeresi doldururlardı.
Ö. Seyfettin - Yaşını, yılını bitirmek
Yirmi yaşını dolduralı bir iki seneden fazla olmamıştı.
O. V. Kanık - Ses, koku yayılıp kaplamak
Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu.
S. F. Abasıyanık - Belirli bir süreyi kaplamak, almak
Balıkçılara yardım etmek bütün zamanını doldurmayınca kentin içerilerine, gecekondu mahallelerine gitti.
A. Kutlu - Canlılık kazandırmak
Evi sade sesiyle değil, vücudu ile de doldurdu.
H. Taner - Charge.
- Load.
- Stuff.
- Complete.
- Write out.
- Choke up.
- Clog.
- Congest.
- Cover in.
- Crowd.
- Glut.
- Infest.
- Infuse.
- Line.
- Replenish.
- Store.
- Throng.
- Top up.
- Fill.
- Imbue.
- Point up.
- Indoctrinate.
- Ram.
- Occupy.
- Pervade.
- To fill.
- To fill sth up.
- To fill sth in.
- To fill sth out.
- To crowd.
- To encumber.
- To urge.
- To egg sb on.
- To cram.
- To stuff.
- To charge.
- To load.
- To pervade.
- To fill to charge.
- To turn sb against sb else.
- Close.
doldurma
- Gereksiz söz ve benzetmelerle dolu anlatım.
- Yükleme.
- Doldurmak işi
- Özdeciklerin, boy ile biçimlerine göre bir oylumu kaplayıp dizilmeleri.
- Akımsaklara elektrik akımı yükleme, biriktirme işlemi.
- Packing.
- Filling.
- Backfilling.
- Charge.
- Fill.
doldurma biçemi
- Fill style