doğal ne demek?
- Doğada olan, doğada bulunan.
Doğal güzellikler artık eskisi gibi turist çekmiyor.
Necati Cumalı - Doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, tabii, natürel.
- Kendiliğinden olan, insan eliyle yapılmamış, yapay karşıtı.
- Yapmacık olmayan.
Hamileymiş diye yineliyor oldukça doğal bir tavırla.
Ahmet Ümit - Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi.
Ercan o denli doğaldı ki giderek şaşırtıcı olmaktan çıktı.
Reha Mağden - Sağduyuya, mantığa, olağan düzene uygun olan.
Bu durumun eski sevgilinin onurunu kırması doğal.
Ayla Kutlu - Katıksız, saf.
- Doğanın kendi düzeni içinde oluşan; yapay olarak hezırlanmamış olan.
- Tabi
- Bir maddenin normal yapısını muhafaza etmesi.
- Bir proteinin ya da nükleik asidin normal yapısında olması.
- Kendi doğal alanında bulunma.
- Katısız, saf ve kendine özgü özelliklerini kaybetmemiş olan.
- Native, indigenous.
- Inherent.
- Innate.
- Artless.
- Connatural.
- Easy.
- Free.
- Inartificial.
- Inborn.
- Inbred.
- Indigenous.
- Ingenuous.
- Native.
- Spontaneous.
- Unaffected.
- Unschooled.
- Unsophisticated.
- Unstudied.
- Rude.
- Natural.
- Einheimisch
- Natürlich
- Indigène
- Naturel
doğal afet
- Önlenmesi insan eliyle olmayan, sel, fırtına, deprem, dolu vb. felaketlerin her biri.
- Baş belası.
- Act of God.
- Natural disaster.
doğal ahenk
- Perde demiri üzerinde tele hafifçe dokunulurken aynı anda pena veya parmak vuruşu ile elde edilen doğal ahenk.
- Natural harmonics.