derin ne demek?
- Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan
Genç kız onun kırık dişli ağzının içindeki derin karanlığa bakıyor.
Ö. Seyfettin - Yüzeyden içeri inen.
- Kendi türünde çok gelişmiş, en ileri durumda olan.
- Yoğun
Bu büyük köşkü derin bir sessizlik kapladı.
M. Ş. Esendal - Uzun süren
Bir iki derin nefesten sonra teneffüsünün ritmi düzeldi.
P. Safa - Ayrıntıya önem verilerek hazırlanan
Üzerindeki tesirleri ölçmek için derin tetkikler yapmak lazımdır.
F. R. Atay - İçten gelen.
- Uyanılması güç, ağır (uyku).
- yüzeyi tabanından uzak olan
- Çok gelişmiş, çok ilerlemiş.
- Yoğun.
- Otlaklarda bir yıldan kalmış kurumuş ve çürümüş ot.
Deep.
Profound.
Abstruse.
Fathomless.
Recondite.
Religious.
Exquisite.
Extensive.
Sound.
Thorough.
Bottom.
Depth.
derin ağız yangısı
- Ağzın destek dokularına kadar ilerleyen ağız yangısı. İrin yapan bakterilerin submukoza ve kaslara girmesi sonucu biçimlenir.
Profound stomatitis.
derin bilgi
érudition [la].