denge ne demek?
- Bir nesnenin veya bir insanın devrilmeden durma hâli, muvazene, balans.
- Zihinsel ve duygusal uyum, istikrar.
- Siyasi güçlerin, yetkilerin birbirini sınırlayacak biçimde dağıtılması.
Dünyadaki bütün dengeler değişti. Artık ne Sovyetler var, ne komünizm tehlikesi.
A. Ümit - Ekonomik hayatın uyumlu düzeni.
- Birbirini ortadan kaldıran güçlerin sonucu olan durma hâli.
- Toplumsal denge.
- Vücudun en küçük dayanak yüzey ya da yüzeylerinde düşmeden durması. Bu, vücudun ağırlık merkezinden geçen bir düzey çizgisinin her zaman dayanak yüzeyi içinde kalması, böylece ağırlığın dayanak noktasının iki yanına denk olarak yüklenmesiyle sağlanır.
- 1) Bir sesin tüm frekans aralıklarının, birisinin diğerine baskın gelmemesi için yakın değerlerlerde tutulması. 2) Steryo bir müzik sistemindeki her bir hoparlörden çıkan ses şiddetinin aynı değerde olması. 3) İcra veya kayıt sırasında çalgıların ses şiddetlerinin birinin diğerine baskın gelmeyecek biçimde yakın olması.
- Birbirine ters yönlü güçlerin eşitlenmesi sonucu değişme eğiliminin kalmadığı durum.
- Bir nesneye etkiyen kuvvetlerin birleşkelerinin sıfır olduğu durum.
- Isıldirik bilgisinde, kapalı bir dizgenin en son ulaştığı, zamanla değişmeyen durum.
- Devimli bir nesneyi etkileyen güçlerin, o nesnenin yörüngesini ve hızını değiştirememeleri durumu.
- Isildevimbilimde, kapalı dizgenin en son vardığı, ne denli beklense de değişmeyecek duru.
- Equilibrium.
- Equilibration.
- Equation.
- Stability.
- Countenance.
- Counterpoise.
- Easiness.
- Equipoise.
- Poise.
- Aplomb.
- Composure.
- Self-possession.
- Offset.
- Balance.
- Ausgleich
- Gleichgewicht
- Balance
- Équilibre
denge ağırlığı
- Bir örgenin duruş ya da çalışma, dengesini sağlamaya yarayan ağırlıklar.
- Counter weight.
- Gegengewicht
- Contrepoids
denge aleti
- Balance beam.