boş ne demek?
- İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı
Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler.
A. Gündüz - Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal.
- Yapılacak işi olmayan, işsiz.
- Yararsız, nafile
Karamsar olmamak için ne kadar çırpınsak boş.
R. H. Karay - İşsiz bir biçimde
Boş oturmak, aylak durmak insanı çabuk çökertir.
H. Taner - Verimsiz.
- Anlamsız
Babam, kuvvetli bir darbe yemiş gibi şaşkın, boş gözlerle bakakaldı.
O. Kemal - Habersiz, hazırlıksız
Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım.
O. Pamuk - El kaldırma aletlerinden olup bir ağ torba ve iki sopadan oluşan av aracı.
Empty net.
Blank.
Vacant.
Vain.
Free.
Unoccupied.
Disengaged.
Airy.
Barren.
Bootless.
Captious.
Chimerical.
Desert.
Expressionless.
Fallacious.
Flat.
Without any foundation.
Without foundation.
Frivolous.
Frothy.
Futile.
Gaseous.
For hire.
Hollow.
Empty.
Idle.
Abortive.
Bare.
Bubble.
Clean.
Clear.
Desolate.
Godforsaken.
Inane.
Null.
Pathological.
Spare.
Void.
Waste.
Unemployed işsiz.
Ignorant.
Useless.
Uninhabited.
Unemployed.
Absent.
Loose.
Slack.
Unfilled.
Weightless.
Unfurnished.
Unloaded.
Dead.
Evacuated.
Not filled.
Footle.
- (Basic Operating System) "Basic Operating System (Temel İşletim Sistemi)"; IBMâin, ilk bilgisayarlarda sürücüsüz olarak kullanılan ve artık modası geçmiş işletim sistemi (Bilgisayar)
boş ad
- Olağan yorumda hiç bir nesneyi göstermeyen ad.
boş adlı temel mantık
- Olağan yorumda hiç bir nesneyi göstermeyen adlara, başka bir deyişle boş adlara yer veren temel mantık dizgesi. || Krş. tümel özelleme kuralı.