bilmek ne demek?
- Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır.
H. Taner - Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak
Yani kısacası bu mükemmel dilimizi kimse bilmez, okumaz.
B. Felek - Bir iş yapmaya alışmış olmak, elinden gelmek.
- Tanımak, hatırlamak
Kadıncığım aç. Ben geldim. Bilemedin mi?
H. R. Gürpınar - Sanmak, varsaymak, farz etmek
Bir hastanın hastalığına gereken önemi vermesi, doktorun ancak kendini o hasta ile birlikte hasta bilmesi ile sağlanabilir.
R. H. Karay - Sorumlu tutmak.
- İnanmak
Bilirim yaşamaz güneşte / Bilirim yaşamaz yan yana aşkla / Ne haksızlık / Ne korku.
N. Cumalı - İşine gelmek, uygun bulmak.
- Herhangi bir şeyi, başka şeylerden ayırmaya yarayacak biçimde öğrenmiş olmak.
- Be onto.
- Know.
- Understand.
- Be up.
- Be up to.
- Be wise to.
- Wise up to.
- Wise up.
- Savvy.
- Speak.
- Tell.
- To know.
- To be aware.
- To understand.
- To learn.
- To recognize.
- To assume.
- To appreciate.
bilme
- Bir şeyin ne olduğunun bilincine varma.
- Bilgi edinmenin gaye ve sonucu.
- Bilmek işi.
- Vukuf.
- Bir şeyi anlamış ya da öğrenmiş bulunma.
- Bir şeyi yapmaya alışmış olma, elinden gelme.
- Tanıma, anımsama.
- Cognition.
- Knowing.
bilme dağıtılığı
- ( )