bedel ne demek?
- Değer, fiyat, kıymet.
- Bir şeyin yerini tutabilen karşılık
Buna bedel içimde mumlar, mumlar, mumlar yanan bir karanlık var.
A. Gündüz - Başkasının adına ve onun parası ile hacca giden kimse.
- Eşit, denk
Emsalini göremeyeceğiniz bir saadetle beş on dakika yaşarsınız ki, bütün bir hayata bedeldir.
R. H. Karay - Askerlik yapmamak veya yapılacak süreyi kısaltmak isteyenlerin devlete ödedikleri para, bu para yasada belirtilen döviz veya karşılığı değiştirilebilir yabancı ülke parasıdır.
Efrattan bedel alınıp alınmayacağına dair merkezden emir gelmişti.
Y. K. Karaosmanoğlu - Uşak, hizmetçi, çoban.
- Bk. açıklama cümlesi
- Bk. açıklayıcı
- Bir malın ya da işin karşılığı olan değer, fiyat, denklik.
- Karşılık.
- 1. değer, kıymet. 2. bir şeyin yerine verilen, yerini tutan şey, karşılık.
- Değer, kıymet.
- Bir şeyin yerine verilen, yerini tutan şey; karşılık.
- (C.: Bedelat) Elde ve ayakta olan zahmet ve ağrı.
- Equivalent.
- Price.
- Compensation.
- Consideration.
- Forfeit.
- Offset.
- Purchase money.
- Quid pro quo.
- Quittance.
- Rate.
- Requital.
- Wages.
- Toll.
- Value.
- Remuneration.
- Same as Beadle.
- Equivalent of.
- In exchange for.
- Sum paid for exemption from military service.
- Person who makes the pilgrimage to Mecca in the name of another.
- Cost.
- Subs.
- Cost, price.
- Substitutional.
- Worth.
- Substitute.
- Tören asasını taşıyan kimse (brit.üniv.)
açıklama cümlesi
- Bir önceki cümleyle bağlantı kuran yani, demek ki, öyle ki vb. bağlayıcılarla başlayan, söz konusu duygu veya düşünceyi bütünleyen cümle.
- Ana cümlede anlatılmak istenen duygu ve düşünceyi daha çok açıklamak ve pekiştirmek için kullanılan cümle veya cümleler.açıklama cümlesi, bir önceki cümleye yani, öyle ki, demek ki gibi sonuç ve açıklama bağlantısı kuran kelimeler ile de bağlanabilir. Köylüler kış aylarını ocak başında aylak geçirirken kasabaya kağnı yükleriyle odun çekiyor, sözün kısası dev gibi çalışıyordu (K. Tahir, Köyün Kamburu, s. 11). Seferberlik olmasa, biz bu ekinden bu kadar daha alırdık Hafız oğlum, dedi, alırdık da koyacak yer bulamazdık. (K. Tahir, göst. e., s.260). Her zamanki gibi ilk anlaşılmamazlık burada da görüldü, yüzler hayret içinde kırıştı (R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri, s. 132). Ama gene sanat olmuyor, sanata benzer bir şey oluyor, yani muvazi gidiyorlar (A.H. Tanpınar, Huzur, s. 164). Nihayet yavaş yavaş yüreğini rahatlandıran karşılığı buldu: Nedimeyi İhsan adam etmişti. Çerkes dadıyı da makinist oğlu Yani onlara, gece gündüz anlıyacakları dille uğraşmışlar, bıkmadan, usanmadan, kızıp darılmadan söylemişlerdi (K. Tahir, Esir Şehrin İnsanları, s. 283). İyi anlamadığımı görünce: Yani, parasız devlet talebesi oldum, dedi. (R.N. Güntekin, Miskinler Tekkesi, s. 183.). Türkiyemizde bugün her iki parti de hem iktidarda hem de muhalefette bulunmuşlardır. Yani, her iki partinin muhtelif zihniyetlerini, politikanın her iki kutbunda görüyor ve serinkanlılıklarını ölçmek imkânına malik bulunuyoruz. (Bediî Faik, Efendime Söyliyeyim, s. 86). Bir daha yapmam diye bağırdıkça benim dizlerimin bağı çözülüyordu, düşeceğim sanıyordum (A. Rasim, Falaka s. 112). Tren hızını düşürüyordu; istasyona giriyordu (T. Buğra, Yalnızlar. s. 147). O zamana kadar yapmadığı bir şeyi yaptı; çay ısmarladı (T. Buğra, göst.e. s. 105). İkinci Kosovadan sonra o zamanın en büyük ordu kudreti olan Macaristan, artık kendi varlığını müdafaaya geçmişti. Demek ki fethin saati çalmıştı (Y. Kemal Beyatlı, Aziz İstanbul, s. 40). Fakat bugün uzun bir cenk, bir esaret ve felâket devresinden sonra İstanbula dönüp de yarı sakat, işsiz, parasız kalınca ve bütün malını, eşyasını elinden çıkarıp bir dilim ekmeğe muhtaç bir hale düşünce bu vakayı ve Yahudinin mânalı sözlerini hatırlamış, nihayet işte gelip fırçanın kıymetini sormuştu. Demek beş paralık bir değeri yoktu ha (R. H. Karay, Memleket Hikâyeleri; Garip Bir Hediye, s. 136). Bu şekil, ben hiçbir vakit zihnimde hayatıma verecek katî bir karar düşünmedim ve düşünmeğe niyetim yok. Demek ki, senin beklediğin tarzda bende bir karar yok. (H. E. Adıvar, Handan, s. 10). Bu sözleri, bu bilgiç edayı, bu bir küçük çocuga yakışmıyacak heyecanlarla değişip karışan küçük çehreyi hiç sevmemiştim. Demek ki, ben yanılmış değilim (R. N. Güntekin, Miskinler Tekkesi, s. 178). Yine, deli eniştemiz gayet kıskançtı. Öyle ki, bu huyunu meydana koymaktan bile çekinmezdi. (A.Ş. Hisar, Çamlıcadaki Eniştemiz, s. 127). O gece, ilk defa olarak ağzımdan dökülüvermişti. Öyle ki, söyledikten sonra ben de sözümün isabetine şaşakaldım (Y. K. Karaosmanoğlu, Atatürk, s. 105). Onunla başbaşa oldukları veya yalnız onunla meşgul olduğu zamanlardaki gibi düşünmüyor yaşamıyordu. Öyle ki, kışın ortasına doğru kendisini hakikaten bu ruh dağınıklığına alışmış buldu (A.H. Tanpınar, Huzur, s. 278).
- Apposition.
- Apposition
bedel flaması
- Gemiler arasında işaret sancakları ile konuşulurken, üst üste bulunan sancaklardan birini tekrar çekilmesi gerektiği zaman onun yerine çekilen ve o harf anlamına kullanılan flama.
bedel i misil
- Emsaline uygun peşin para