ateş ne demek?
Kökeni: Farsça
- Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr.
Bu eller, vücuda getireceği tesirle duman ve ateş içinde, bütün bir memleketin son feryadını uyandırarak soğuyup donabilirdi.
Hamdullah Suphi Tanrıöver - Tutuşmuş olan cisim.
- Isıtmak, pişirmek için kullanılan yer veya araç.
- Patlayıcı silahların atılması.
- Vücut ısısı
Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi.
S. F. Abasıyanık - Öfke, hırs, hınç
Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı.
T. Buğra - Kırmızı, alev renginde olan.
- Genellikle hastalık etkisiyle artan vücut sıcaklığı, kızdırma
Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi.
Sait Faik Abasıyanık - Coşkunluk, coşku
Nejat Efendi'nin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu.
Halide Edip Adıvar - Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hal. Od, nar.
- yanıcı maddelerin yanmasıyla ısı ve ışığın ortaya çıkması
- Tehlike, felaket
Kendinizi ateşe atıyorsunuz.
- Od, hararet, kızgınlık.
- Büyük üzüntü, acı
İçimin ateşi hiç küllenmedi. Seneler geçtikçe daha alevleniyor. Evlat acısı bu.
Hüseyin Rahmi Gürpınar - Humma.
- Çok hareketli, canlı kız.
- Blaze.
- Heat.
- Fever.
- Temperature.
- Mettle.
- Pyro-.
- Ardour.
- Flame.
- Glow.
- Gunfire.
- Zeal.
- Passion.
- Flush.
- Pounding.
- Fire.
- Feu
- Feuer
- Feu
ateş açmak
- Ateşli silahla mermi atmaya başlamak.
- Open fire.
ateş ağızlı alaca levrek
- Ateş ağızlı çiklit.
- Cichlosoma meeki