üzmek ne demek?
- Üzüntü vermek
Onu biraz üzerim ama zekâsına da bayılırım.
S. F. Abasıyanık - Bir şeyi gerip çekerek gevşetmek, sürterek aşındırmak
Odunlar eşeğin sırtını üzüyordu.
Halikarnas Balıkçısı - Lead smb.
- Dance.
- Affect.
- Afflict.
- Aggrieve.
- Agitate.
- Break up.
- Cast down.
- Chagrin.
- Deject.
- Desolate.
- Disgruntle.
- Distress.
- Fret.
- Grieve.
- Grind.
- Grind down.
- Harrow.
- Hatchel.
- Lacerate.
- Mope.
- Pain.
- Pother.
- Put out.
- Sadden.
- Shake.
- Spite.
- Trouble.
- Depress.
- Disturb.
- Embitter.
- Gnaw.
- Perturb.
- Upset.
- Worry.
- To upset.
- To sadden.
- To distress.
- To worry.
- To disturb.
- To trouble.
- To cut.
- To afflict.
- To affect.
- To agitate.
- To put sb out.
- To hurt.
- To break heart.
- To perturb.
- Bedevil.
- Beleaguer.
- Bother.
- Gall.
- Niggle.
- Pull down.
- Torment.
üzüntü
- Bkz. sıkıntı, tehlike
- Olması istenilmeyen olaylardan doğan ruh tedirginliği, teessür
- Affliction.
- Care.
- Chagrin.
- Damp.
- Dejection.
- Desolation.
- Distress.
- Disturbance.
üzme
- Üzmek işi.
- Affliction.
üzani
- Kulakları büyük olan adam. (Merkepten kinaye olarak söylenmiştir.)