üst ne demek?
- Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı
Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor.
H. E. Adıvar - Bir şeyin görülen yanı, yüzü
Bu sefer taşın üstünden inip yere oturdu.
M. Ş. Esendal - Bir şeyin dış yüzü, yüzey
Ağzında lokmayı birdenbire yutmaya kıyamıyor, dilinin üstünde gezdiriyordu.
Ö. Seyfettin - Giyecek, giysi.
- Birine göre yüksek aşamada olan kimse, mafevk.
- Vücut, beden.
- Artan, geriye kalan bölüm
Bir liranın üstü olarak uşağın getirdiği yetmiş beş kuruşu masanın üstünden kaldırmaz.
A. Ş. Hisar - İlgilenilen, üzerinde durulan konu.
- Bir niceliğin sağüst köşesine, kaçıncı kuvvete yükseltileceğini göstermek için yazılan sayı.
- Exponent.
- Covering.
- Surface.
- High.
- Senior.
- Superior.
- Upper.
- Parent.
- Powers.
- Face.
- Immediate manager.
- Immediate superior.
- Superordinate.
- Exponent
- Exposant
üst açı
- Bk. üstten görüş
üst açı grubuyla atış
- High angle fire